9789752637450
471411
https://www.tdedkitap.com/gectim-dunya-uzerinden
Geçtim Dünya Üzerinden
10.00
Her günbatimi mazide kalan bir dün demektir. Zaman, dünde yasadiklarimizi bir hirsiz edasiyla alip götürür elimizden. Hayata, yasanilanlara, gözümüzle kulagimizla sait olduklarimiza dair dudaklarimizin arasindan dökülen sözler ise, içinde bulundugumuz mekanin duvarlarina siner kalir da asamaz yillari, asirlari... Gün aksamlidir velhasil, ömür ölümlü... Söz kanatli... Bugüne mana veren aslinda düde kalandir. Bu yüzden hassastir kulaklarimiz ötelerde yasanilmislari kayit altina alanlara. Biyografi dizimize, hayatta olan bir edebiyat tarihçisinin, Yüksek Islâm Enstitüsünün ilk hocalarindan Doç. Dr. Neclâ Pekolcay'in hatiralariyla devam ediyoruz. Büyük dedelerin Kafkasya ve Bulgaristan'dan Istanbul'a yaptiklari aci göç hikâyesiyle basliyor Neclâ Pekolcay'in hatirati. Saray vekilharci Haci Emin Efendinin kizi, annesi Emine Sâibe Hanim, ve babasi Dr. Ali Riza Bey, bir 93 harbi Kafkas sürgününün oglu. 1925 yilinda Fatih'te eski bir konak yavrusunda hayata "merhaba" diyen Neclâ Pekolcay'in çocukluk yillarini anlattigi sayfalar, bir çocugun yasayabileceklerinden çok daha fazlasini barindiriyor satirlarinda. Bahçeli cumbali evleriyle eski Istanbul'un sokak hayatini, komsuluklari, bugün tarihi eser olarak bile gezme imkânimizin olmadigi konaklarin iç tanzimini, elimizden uçup giden insani degerleri, kadim terbiyenin bir insan sahsiyetini nasil sekillendirdigini vs. pek çok calib-i dikkat hadisenin satir arasindan çikarmak mümkün... Bu hatirat, ayni zamanda bir devrin bitis, bir devrin baslangiç hikâyesine de taniklik ediyor. Milletçe geçtigimiz dar çemberlere, 12 Eylül dönemine taniklik ediyor. Savas yillarinda, bir doktor olan babasinin cephede yasadigi, insani aglatamadigi için güldüren tirajikomik hadiseler, bugün yasadigimiz hayati daha kolay anlamlandirmamizi sagliyor. Tas mektepten, o devirde en müstesna hocalarin bir araya geldigi IÜ. Ed. Fakültesine uzaniyor egitim yollari Neclâ Pekolcay'in. Istanbul Üniversitesinden mezun olan ilk kadin filolog olarak tamamliyor doktorasini. Bir egitim gönüllüsü olarak hayata atildiginda; kah Fransiz mektebine, kah papaz okuluna, kah imam hatibe düsüyor yolu. Hepsinde ayni sevkle, ayni saglam prensiplerle hizmet veriyor karsisindaki genç kusaga. Ve son duragi Istanbul Yüksek Islâm Enstitüsü oluyor. Oranin ilk hoca neslinden ve ilk kadin hocalarindan biri. Islâmi Türk Edebiyati kürsüsünün ilk mübessiri... Islam Ansiklopedisinin ilk çalisma grubunda yer alan mütevazi bir isim... Ve daha pek çok sey... Bu hatirat, yalnizca bir insanin 80 yillik ömründe sahit olduklarina degil, ayni zamanda bir devrin hikâyesine taniklik ediyor. Ve belki de en önemlisi, Hayata "ben" merkezinden degil de "biz" cephesinden bakmanin ne demek oldugunu anlatiyor.
Her günbatimi mazide kalan bir dün demektir. Zaman, dünde yasadiklarimizi bir hirsiz edasiyla alip götürür elimizden. Hayata, yasanilanlara, gözümüzle kulagimizla sait olduklarimiza dair dudaklarimizin arasindan dökülen sözler ise, içinde bulundugumuz mekanin duvarlarina siner kalir da asamaz yillari, asirlari... Gün aksamlidir velhasil, ömür ölümlü... Söz kanatli... Bugüne mana veren aslinda düde kalandir. Bu yüzden hassastir kulaklarimiz ötelerde yasanilmislari kayit altina alanlara. Biyografi dizimize, hayatta olan bir edebiyat tarihçisinin, Yüksek Islâm Enstitüsünün ilk hocalarindan Doç. Dr. Neclâ Pekolcay'in hatiralariyla devam ediyoruz. Büyük dedelerin Kafkasya ve Bulgaristan'dan Istanbul'a yaptiklari aci göç hikâyesiyle basliyor Neclâ Pekolcay'in hatirati. Saray vekilharci Haci Emin Efendinin kizi, annesi Emine Sâibe Hanim, ve babasi Dr. Ali Riza Bey, bir 93 harbi Kafkas sürgününün oglu. 1925 yilinda Fatih'te eski bir konak yavrusunda hayata "merhaba" diyen Neclâ Pekolcay'in çocukluk yillarini anlattigi sayfalar, bir çocugun yasayabileceklerinden çok daha fazlasini barindiriyor satirlarinda. Bahçeli cumbali evleriyle eski Istanbul'un sokak hayatini, komsuluklari, bugün tarihi eser olarak bile gezme imkânimizin olmadigi konaklarin iç tanzimini, elimizden uçup giden insani degerleri, kadim terbiyenin bir insan sahsiyetini nasil sekillendirdigini vs. pek çok calib-i dikkat hadisenin satir arasindan çikarmak mümkün... Bu hatirat, ayni zamanda bir devrin bitis, bir devrin baslangiç hikâyesine de taniklik ediyor. Milletçe geçtigimiz dar çemberlere, 12 Eylül dönemine taniklik ediyor. Savas yillarinda, bir doktor olan babasinin cephede yasadigi, insani aglatamadigi için güldüren tirajikomik hadiseler, bugün yasadigimiz hayati daha kolay anlamlandirmamizi sagliyor. Tas mektepten, o devirde en müstesna hocalarin bir araya geldigi IÜ. Ed. Fakültesine uzaniyor egitim yollari Neclâ Pekolcay'in. Istanbul Üniversitesinden mezun olan ilk kadin filolog olarak tamamliyor doktorasini. Bir egitim gönüllüsü olarak hayata atildiginda; kah Fransiz mektebine, kah papaz okuluna, kah imam hatibe düsüyor yolu. Hepsinde ayni sevkle, ayni saglam prensiplerle hizmet veriyor karsisindaki genç kusaga. Ve son duragi Istanbul Yüksek Islâm Enstitüsü oluyor. Oranin ilk hoca neslinden ve ilk kadin hocalarindan biri. Islâmi Türk Edebiyati kürsüsünün ilk mübessiri... Islam Ansiklopedisinin ilk çalisma grubunda yer alan mütevazi bir isim... Ve daha pek çok sey... Bu hatirat, yalnizca bir insanin 80 yillik ömründe sahit olduklarina degil, ayni zamanda bir devrin hikâyesine taniklik ediyor. Ve belki de en önemlisi, Hayata "ben" merkezinden degil de "biz" cephesinden bakmanin ne demek oldugunu anlatiyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.