9786051558547
383505
https://www.tdedkitap.com/deryalar-sultani-barbaros-hayrettin-pasa-romani
Deryalar Sultanı - Barbaros Hayrettin Paşa Romanı
264.00
Turgut Güler'in, Gazavât-ı Hayreddin Paşa'yı esas alarak yazdığı Deryâlar Sultânı, denizlerde Türk satvet ve hâkimiyetinin kurulduğu 16. asrın pek çok büyük adamından birinin, karaları demir kuşaklı cihan pehlivanlarıyla tutan Osmanlı-Türk Cihân Devleti'nin Akdeniz sularını ve kıyılarını onun eliyle boydan boya kavradığı büyük kahramanımız Hızır Hayreddin Paşa'nın romanıdır.
“Biz Türk deryâ erlerine, boşuna ‘Hayreddînli' denmemiştir. Bizim serdârımız,
bir uluğ Türk'tür ki, onun yoldaşlarına mâlûm olan kerâmetlerini, velâyetlerini saymak imkânı yoktur. Allâh, tuttuğu her işi nusreti ile donatsın ve dahî âsân eylesin, herkesin melûl ve mükedder olduğu o demde, Hayreddîn Paşa'nın cemâlinde en küçük bir keder izi görünmedi. Sanki, ters rüzgâr kâfirin yüzüne esermiş gibi, kendini tamâmen Allâh'a havâle etmiş, kâfir donanmasına karşı gidişini, hiç kesmeden sürdürüyordu. Bir ara, baştardasının güvertesinden içeriye girdi ve kısa bir müddet orada kaldı. Bilâhare, yeniden güverteye geldi. Elinde iki kâğıt parçası vardı. Kelâm-ı Kadîm ve Furkân-ı Azîm'den iki âyet-i kerîme yazılı olan bu kâğıtları, kendi mübârek elleri ile, baştardasının iki tarafından deryâya bıraktı. O sâniyede, Allâh'ın izni ve yardımı ile, o ters esen rüzgâr birden kesiliverdi. Bu kesiliş, öyle yavaş yavaş, tedrîcî değil, birdenbire ve bıçakla koparılmış gibi cereyân etti. Biraz evvel, arkalarına aldıkları rüzgâr ile Türk gemilerinin üstüne yürümekte olan kâfir karaka, kalyon, kadırga ve barçaları, yerlerinde durup kaldılar, gûyâ kadîd oldular. Hava, birden öyle limanlık oldu ki, az evvelki Cehennemî zamân yaşanmamış, bu deryâ üstünde, ebediyyen rüzgâr esmemiş sanırsın. Deryâ, derin bir uykuya dalmış gibiydi. Sanki, sular donmuş, karaya dönmüştü. Veyâhûd, deryânın suları, eskiden beri aslâ hareket etmezdi. Ne bileyim, üstünde iki rakîb donanmanın yüzmekte olduğu bu suların, hareket etmek ve dalgalanmak âdeti yok olup gitmişti.
Dalgalanmak, artık deryânın şânı olmaktan çıkmıştı. Şimdi, bunları gözleriyle görüp yaşayan bu kemter Seyyid Murâdî bendeniz, göğsünü gere gere kendisine
‘Hayreddînli' demekte yerden göğe kadar haklı değil mi?”
“Deniz üstünde yürürüz!
Düşmanı arar buluruz!
Öcümüz komaz alırız
Bize Hayreddînli derler!..”
“Biz Türk deryâ erlerine, boşuna ‘Hayreddînli' denmemiştir. Bizim serdârımız,
bir uluğ Türk'tür ki, onun yoldaşlarına mâlûm olan kerâmetlerini, velâyetlerini saymak imkânı yoktur. Allâh, tuttuğu her işi nusreti ile donatsın ve dahî âsân eylesin, herkesin melûl ve mükedder olduğu o demde, Hayreddîn Paşa'nın cemâlinde en küçük bir keder izi görünmedi. Sanki, ters rüzgâr kâfirin yüzüne esermiş gibi, kendini tamâmen Allâh'a havâle etmiş, kâfir donanmasına karşı gidişini, hiç kesmeden sürdürüyordu. Bir ara, baştardasının güvertesinden içeriye girdi ve kısa bir müddet orada kaldı. Bilâhare, yeniden güverteye geldi. Elinde iki kâğıt parçası vardı. Kelâm-ı Kadîm ve Furkân-ı Azîm'den iki âyet-i kerîme yazılı olan bu kâğıtları, kendi mübârek elleri ile, baştardasının iki tarafından deryâya bıraktı. O sâniyede, Allâh'ın izni ve yardımı ile, o ters esen rüzgâr birden kesiliverdi. Bu kesiliş, öyle yavaş yavaş, tedrîcî değil, birdenbire ve bıçakla koparılmış gibi cereyân etti. Biraz evvel, arkalarına aldıkları rüzgâr ile Türk gemilerinin üstüne yürümekte olan kâfir karaka, kalyon, kadırga ve barçaları, yerlerinde durup kaldılar, gûyâ kadîd oldular. Hava, birden öyle limanlık oldu ki, az evvelki Cehennemî zamân yaşanmamış, bu deryâ üstünde, ebediyyen rüzgâr esmemiş sanırsın. Deryâ, derin bir uykuya dalmış gibiydi. Sanki, sular donmuş, karaya dönmüştü. Veyâhûd, deryânın suları, eskiden beri aslâ hareket etmezdi. Ne bileyim, üstünde iki rakîb donanmanın yüzmekte olduğu bu suların, hareket etmek ve dalgalanmak âdeti yok olup gitmişti.
Dalgalanmak, artık deryânın şânı olmaktan çıkmıştı. Şimdi, bunları gözleriyle görüp yaşayan bu kemter Seyyid Murâdî bendeniz, göğsünü gere gere kendisine
‘Hayreddînli' demekte yerden göğe kadar haklı değil mi?”
“Deniz üstünde yürürüz!
Düşmanı arar buluruz!
Öcümüz komaz alırız
Bize Hayreddînli derler!..”
Turgut Güler'in, Gazavât-ı Hayreddin Paşa'yı esas alarak yazdığı Deryâlar Sultânı, denizlerde Türk satvet ve hâkimiyetinin kurulduğu 16. asrın pek çok büyük adamından birinin, karaları demir kuşaklı cihan pehlivanlarıyla tutan Osmanlı-Türk Cihân Devleti'nin Akdeniz sularını ve kıyılarını onun eliyle boydan boya kavradığı büyük kahramanımız Hızır Hayreddin Paşa'nın romanıdır.
“Biz Türk deryâ erlerine, boşuna ‘Hayreddînli' denmemiştir. Bizim serdârımız,
bir uluğ Türk'tür ki, onun yoldaşlarına mâlûm olan kerâmetlerini, velâyetlerini saymak imkânı yoktur. Allâh, tuttuğu her işi nusreti ile donatsın ve dahî âsân eylesin, herkesin melûl ve mükedder olduğu o demde, Hayreddîn Paşa'nın cemâlinde en küçük bir keder izi görünmedi. Sanki, ters rüzgâr kâfirin yüzüne esermiş gibi, kendini tamâmen Allâh'a havâle etmiş, kâfir donanmasına karşı gidişini, hiç kesmeden sürdürüyordu. Bir ara, baştardasının güvertesinden içeriye girdi ve kısa bir müddet orada kaldı. Bilâhare, yeniden güverteye geldi. Elinde iki kâğıt parçası vardı. Kelâm-ı Kadîm ve Furkân-ı Azîm'den iki âyet-i kerîme yazılı olan bu kâğıtları, kendi mübârek elleri ile, baştardasının iki tarafından deryâya bıraktı. O sâniyede, Allâh'ın izni ve yardımı ile, o ters esen rüzgâr birden kesiliverdi. Bu kesiliş, öyle yavaş yavaş, tedrîcî değil, birdenbire ve bıçakla koparılmış gibi cereyân etti. Biraz evvel, arkalarına aldıkları rüzgâr ile Türk gemilerinin üstüne yürümekte olan kâfir karaka, kalyon, kadırga ve barçaları, yerlerinde durup kaldılar, gûyâ kadîd oldular. Hava, birden öyle limanlık oldu ki, az evvelki Cehennemî zamân yaşanmamış, bu deryâ üstünde, ebediyyen rüzgâr esmemiş sanırsın. Deryâ, derin bir uykuya dalmış gibiydi. Sanki, sular donmuş, karaya dönmüştü. Veyâhûd, deryânın suları, eskiden beri aslâ hareket etmezdi. Ne bileyim, üstünde iki rakîb donanmanın yüzmekte olduğu bu suların, hareket etmek ve dalgalanmak âdeti yok olup gitmişti.
Dalgalanmak, artık deryânın şânı olmaktan çıkmıştı. Şimdi, bunları gözleriyle görüp yaşayan bu kemter Seyyid Murâdî bendeniz, göğsünü gere gere kendisine
‘Hayreddînli' demekte yerden göğe kadar haklı değil mi?”
“Deniz üstünde yürürüz!
Düşmanı arar buluruz!
Öcümüz komaz alırız
Bize Hayreddînli derler!..”
“Biz Türk deryâ erlerine, boşuna ‘Hayreddînli' denmemiştir. Bizim serdârımız,
bir uluğ Türk'tür ki, onun yoldaşlarına mâlûm olan kerâmetlerini, velâyetlerini saymak imkânı yoktur. Allâh, tuttuğu her işi nusreti ile donatsın ve dahî âsân eylesin, herkesin melûl ve mükedder olduğu o demde, Hayreddîn Paşa'nın cemâlinde en küçük bir keder izi görünmedi. Sanki, ters rüzgâr kâfirin yüzüne esermiş gibi, kendini tamâmen Allâh'a havâle etmiş, kâfir donanmasına karşı gidişini, hiç kesmeden sürdürüyordu. Bir ara, baştardasının güvertesinden içeriye girdi ve kısa bir müddet orada kaldı. Bilâhare, yeniden güverteye geldi. Elinde iki kâğıt parçası vardı. Kelâm-ı Kadîm ve Furkân-ı Azîm'den iki âyet-i kerîme yazılı olan bu kâğıtları, kendi mübârek elleri ile, baştardasının iki tarafından deryâya bıraktı. O sâniyede, Allâh'ın izni ve yardımı ile, o ters esen rüzgâr birden kesiliverdi. Bu kesiliş, öyle yavaş yavaş, tedrîcî değil, birdenbire ve bıçakla koparılmış gibi cereyân etti. Biraz evvel, arkalarına aldıkları rüzgâr ile Türk gemilerinin üstüne yürümekte olan kâfir karaka, kalyon, kadırga ve barçaları, yerlerinde durup kaldılar, gûyâ kadîd oldular. Hava, birden öyle limanlık oldu ki, az evvelki Cehennemî zamân yaşanmamış, bu deryâ üstünde, ebediyyen rüzgâr esmemiş sanırsın. Deryâ, derin bir uykuya dalmış gibiydi. Sanki, sular donmuş, karaya dönmüştü. Veyâhûd, deryânın suları, eskiden beri aslâ hareket etmezdi. Ne bileyim, üstünde iki rakîb donanmanın yüzmekte olduğu bu suların, hareket etmek ve dalgalanmak âdeti yok olup gitmişti.
Dalgalanmak, artık deryânın şânı olmaktan çıkmıştı. Şimdi, bunları gözleriyle görüp yaşayan bu kemter Seyyid Murâdî bendeniz, göğsünü gere gere kendisine
‘Hayreddînli' demekte yerden göğe kadar haklı değil mi?”
“Deniz üstünde yürürüz!
Düşmanı arar buluruz!
Öcümüz komaz alırız
Bize Hayreddînli derler!..”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.