9786059521932
528499
https://www.tdedkitap.com/bati-da-ve-turkiye-de-kuramsal-milliyetcilik
Batı’da ve Türkiye’de Kuramsal Milliyetçilik
192.00
Milliyetçilik sorununu Fransız İhtilali ve Aydınlanma bağlamında tanımlamaya meyilli hakim görüşlerin yanısıra, Çifte Devrimler Çağı öncesinde farklı milliyetçilik tanım ve kalıplarına rastlandığı, her milliyetçilik kuramının dönemsel şartlarıyla birlikte ele alındığında anlamlı olduğu ileri sürülebilir. Bu bağlamda Türklerde milliyetçiliğin kökeninin Ortaasya'ya dek uzandığı varsayılabilir. Ancak bu tarih, halkın milliyetçilik bilincinin aksine devletin kökenleri ve yönetici kadroların ortak akıllarıyla sınırlıydı.
Türk devlet geleneğinin en önemli yapıtaşlarından birisini oluşturan pragmatizm (faydacılık) ilkesi, tarih içerisinde değişik yönetici seçkinlerin bazı kuram ve ideolojilere yaslanmasına ve bunu yaparken de diğer kuram ve ideolojileri dışlamalarına neden oluyordu. 1990'lı yıllarda sosyalizmin çözülmesi, üçüncü kuşak milliyetçi aydınların önünü açtı. Artık milliyetçilik gibi kentli-laik bir akımı anlatırken, milliyetçi-muhafazakar kavramına itibar gösterilmiyor, görece laik politika güdülüyor ve devlet gözetilmesi gerektiği oranda düşünülüyordu. Hatta milliyetçi kadrolar, zaman zaman devletin temel zihniyetini kıyasıya eleştirmekte sakınca da görmüyorlardı.
1960'lı yıllarda hayli revaçta olan, ancak pratiğin birinci elden belirleyici olmasından ötürü kitlelere yeterince anlatılamayan eski masalsı fantastik anlatılar bilimsel ayraçlarla zenginleştirilip, referans kaynakları geliştiriliyordu. Çalışma geneli incelendiğinde, eserin kimi kısımlarında 20. yüzyıldan 21. yüzyıla dünya siyasetinde yaşanan kırılmaların; hem evrensel hem Türkiye odaklı olarak irdelendiği farkedilecektir.
Elinizdeki çalışma, milliyetçiliğin her ulusun ya da kerameti kendisinden menkul siyasetçi/kuramcının, siyasal gündüz düşlerine göre tasarımladığı, bölük-pörçük düşünceler sisteminden ziyade, toparlayıcı, evrensel bir ideoloji olarak ele alınması gerektiği tezinden yola çıkarak hazırlanılmıştır. Milliyetçiliğin giderek muhafazakarlaşıp/muhafazakarlaşamayacağı ya da muhafazakar bir milliyetçiliğin şansı Türkiye ölçeğinde irdelenen kilit konular arasındadır.
Türk devlet geleneğinin en önemli yapıtaşlarından birisini oluşturan pragmatizm (faydacılık) ilkesi, tarih içerisinde değişik yönetici seçkinlerin bazı kuram ve ideolojilere yaslanmasına ve bunu yaparken de diğer kuram ve ideolojileri dışlamalarına neden oluyordu. 1990'lı yıllarda sosyalizmin çözülmesi, üçüncü kuşak milliyetçi aydınların önünü açtı. Artık milliyetçilik gibi kentli-laik bir akımı anlatırken, milliyetçi-muhafazakar kavramına itibar gösterilmiyor, görece laik politika güdülüyor ve devlet gözetilmesi gerektiği oranda düşünülüyordu. Hatta milliyetçi kadrolar, zaman zaman devletin temel zihniyetini kıyasıya eleştirmekte sakınca da görmüyorlardı.
1960'lı yıllarda hayli revaçta olan, ancak pratiğin birinci elden belirleyici olmasından ötürü kitlelere yeterince anlatılamayan eski masalsı fantastik anlatılar bilimsel ayraçlarla zenginleştirilip, referans kaynakları geliştiriliyordu. Çalışma geneli incelendiğinde, eserin kimi kısımlarında 20. yüzyıldan 21. yüzyıla dünya siyasetinde yaşanan kırılmaların; hem evrensel hem Türkiye odaklı olarak irdelendiği farkedilecektir.
Elinizdeki çalışma, milliyetçiliğin her ulusun ya da kerameti kendisinden menkul siyasetçi/kuramcının, siyasal gündüz düşlerine göre tasarımladığı, bölük-pörçük düşünceler sisteminden ziyade, toparlayıcı, evrensel bir ideoloji olarak ele alınması gerektiği tezinden yola çıkarak hazırlanılmıştır. Milliyetçiliğin giderek muhafazakarlaşıp/muhafazakarlaşamayacağı ya da muhafazakar bir milliyetçiliğin şansı Türkiye ölçeğinde irdelenen kilit konular arasındadır.
Milliyetçilik sorununu Fransız İhtilali ve Aydınlanma bağlamında tanımlamaya meyilli hakim görüşlerin yanısıra, Çifte Devrimler Çağı öncesinde farklı milliyetçilik tanım ve kalıplarına rastlandığı, her milliyetçilik kuramının dönemsel şartlarıyla birlikte ele alındığında anlamlı olduğu ileri sürülebilir. Bu bağlamda Türklerde milliyetçiliğin kökeninin Ortaasya'ya dek uzandığı varsayılabilir. Ancak bu tarih, halkın milliyetçilik bilincinin aksine devletin kökenleri ve yönetici kadroların ortak akıllarıyla sınırlıydı.
Türk devlet geleneğinin en önemli yapıtaşlarından birisini oluşturan pragmatizm (faydacılık) ilkesi, tarih içerisinde değişik yönetici seçkinlerin bazı kuram ve ideolojilere yaslanmasına ve bunu yaparken de diğer kuram ve ideolojileri dışlamalarına neden oluyordu. 1990'lı yıllarda sosyalizmin çözülmesi, üçüncü kuşak milliyetçi aydınların önünü açtı. Artık milliyetçilik gibi kentli-laik bir akımı anlatırken, milliyetçi-muhafazakar kavramına itibar gösterilmiyor, görece laik politika güdülüyor ve devlet gözetilmesi gerektiği oranda düşünülüyordu. Hatta milliyetçi kadrolar, zaman zaman devletin temel zihniyetini kıyasıya eleştirmekte sakınca da görmüyorlardı.
1960'lı yıllarda hayli revaçta olan, ancak pratiğin birinci elden belirleyici olmasından ötürü kitlelere yeterince anlatılamayan eski masalsı fantastik anlatılar bilimsel ayraçlarla zenginleştirilip, referans kaynakları geliştiriliyordu. Çalışma geneli incelendiğinde, eserin kimi kısımlarında 20. yüzyıldan 21. yüzyıla dünya siyasetinde yaşanan kırılmaların; hem evrensel hem Türkiye odaklı olarak irdelendiği farkedilecektir.
Elinizdeki çalışma, milliyetçiliğin her ulusun ya da kerameti kendisinden menkul siyasetçi/kuramcının, siyasal gündüz düşlerine göre tasarımladığı, bölük-pörçük düşünceler sisteminden ziyade, toparlayıcı, evrensel bir ideoloji olarak ele alınması gerektiği tezinden yola çıkarak hazırlanılmıştır. Milliyetçiliğin giderek muhafazakarlaşıp/muhafazakarlaşamayacağı ya da muhafazakar bir milliyetçiliğin şansı Türkiye ölçeğinde irdelenen kilit konular arasındadır.
Türk devlet geleneğinin en önemli yapıtaşlarından birisini oluşturan pragmatizm (faydacılık) ilkesi, tarih içerisinde değişik yönetici seçkinlerin bazı kuram ve ideolojilere yaslanmasına ve bunu yaparken de diğer kuram ve ideolojileri dışlamalarına neden oluyordu. 1990'lı yıllarda sosyalizmin çözülmesi, üçüncü kuşak milliyetçi aydınların önünü açtı. Artık milliyetçilik gibi kentli-laik bir akımı anlatırken, milliyetçi-muhafazakar kavramına itibar gösterilmiyor, görece laik politika güdülüyor ve devlet gözetilmesi gerektiği oranda düşünülüyordu. Hatta milliyetçi kadrolar, zaman zaman devletin temel zihniyetini kıyasıya eleştirmekte sakınca da görmüyorlardı.
1960'lı yıllarda hayli revaçta olan, ancak pratiğin birinci elden belirleyici olmasından ötürü kitlelere yeterince anlatılamayan eski masalsı fantastik anlatılar bilimsel ayraçlarla zenginleştirilip, referans kaynakları geliştiriliyordu. Çalışma geneli incelendiğinde, eserin kimi kısımlarında 20. yüzyıldan 21. yüzyıla dünya siyasetinde yaşanan kırılmaların; hem evrensel hem Türkiye odaklı olarak irdelendiği farkedilecektir.
Elinizdeki çalışma, milliyetçiliğin her ulusun ya da kerameti kendisinden menkul siyasetçi/kuramcının, siyasal gündüz düşlerine göre tasarımladığı, bölük-pörçük düşünceler sisteminden ziyade, toparlayıcı, evrensel bir ideoloji olarak ele alınması gerektiği tezinden yola çıkarak hazırlanılmıştır. Milliyetçiliğin giderek muhafazakarlaşıp/muhafazakarlaşamayacağı ya da muhafazakar bir milliyetçiliğin şansı Türkiye ölçeğinde irdelenen kilit konular arasındadır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.