1856 Tarihli Bir Risâle Işığında Tuna Nehri’nin Tarihi Coğrafyası ve Jeopolitiği

Stok Kodu:
9786052815014
Sayfa Sayısı:
208
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2019-01
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
%20 indirimli
330,00TL
264,00TL
9786052815014
401617
1856 Tarihli Bir Risâle Işığında Tuna Nehri’nin Tarihi Coğrafyası ve Jeopolitiği
1856 Tarihli Bir Risâle Işığında Tuna Nehri’nin Tarihi Coğrafyası ve Jeopolitiği
264.00
Mazide, halde ve atide doğduğu topraklardan Karodeniz'in batısına varana kadar geçtiği uzun ve geniş cağrofyada yaşamış, yaşayan ve yaşayacak alan toplumların kaderini Tuna Nehri belirlemektedir. Tuna'nın tarihi serüveni tetkik edildiğinde, nehrin kıyılarında ya da havzasında kurulan devletlerin, varlıklarını devam ettirmelerindeki en büyük etkenin Tuna hakimiyeti ile paralel olduğu görülmektedir. Tuna'ya ya da başka akarsulara hakim almak, herhangi bir karo parçasının tasarrufunu elde bulundurmak ile aynı manayı taşımaz. Her şeyden önce siyasi ve iktisadi gücün göstergesi alan bir donanmanın varlığı şarttır. Bu donanmayı nehirde yüzdürmek de nehre gereken bakımın yapılması ile yakinen alakalıdır. Elinizdeki çalışma, Tuna Nehri kollarında ve boğazlarında yapılması gereken temizlik, tamir, inşa vs. faaliyetlerinin bir projesi niteliğindedir. 1856 yılının yaz aylarında, Tuna Nehri havzasında araştırmalarda bulunan Tuna Avrupa Komisyonu üyeleri, nehrin genel durumu ve yapılması gerekenleri not ederek bir risâle halinde Komisyon Meclisi'ne sunmuşlardır. Tuna'nın Karadeniz ile buluştuğu Hızırilyas, Sünne ve Kili boğazlarının hakimiyetinin 1829-1856 yılları arasında Rusya'da olması ve nehre gereken ehemmiyetin gösterilmemesi, 1856 Paris Antlaşması'yla yeniden boğazlara egemen olan Osmanlı Devleti'nin işini hayli güçleştirmekte idi. Buna rağmen devlet, gerek harp gemilerinin gerekse ticari araçların geçiş güzergahı olan Tuna'yı her türlü tehlikeden arındırmak için gereken bütün çabayı göstereceklerini ve taşımacılığa elverişli bir hale getireceklerini bildirmiştir. Çünkü Tuna her şeyden önce Osmanlı Rumelisi'nin kalesi konumunda idi. Tuna Nehri halkların, ırkların havzasıdır. Yukarıdan aşağıya doğru akarken, yalnızca biriktirerek sürüklediği alüvyonları deniz kıyısına taşımaz. O, denize doğru yol alırken aynı zamanda tarihten parçaları da kıyılarına taşırarak etrafa dağıtır. Fakat bu tarihi parçaların ömrü, Tuna'nın azgın dalgalarını bütün heybetiyle gösterdiği ana kadardır. Mecrasından akan sulardan meydana gelen seller sonucunda, bu parçalar toprağa gömülmekte ve sakinleştiğinde yeni başlangıçlara merhaba demektedir.
Mazide, halde ve atide doğduğu topraklardan Karodeniz'in batısına varana kadar geçtiği uzun ve geniş cağrofyada yaşamış, yaşayan ve yaşayacak alan toplumların kaderini Tuna Nehri belirlemektedir. Tuna'nın tarihi serüveni tetkik edildiğinde, nehrin kıyılarında ya da havzasında kurulan devletlerin, varlıklarını devam ettirmelerindeki en büyük etkenin Tuna hakimiyeti ile paralel olduğu görülmektedir. Tuna'ya ya da başka akarsulara hakim almak, herhangi bir karo parçasının tasarrufunu elde bulundurmak ile aynı manayı taşımaz. Her şeyden önce siyasi ve iktisadi gücün göstergesi alan bir donanmanın varlığı şarttır. Bu donanmayı nehirde yüzdürmek de nehre gereken bakımın yapılması ile yakinen alakalıdır. Elinizdeki çalışma, Tuna Nehri kollarında ve boğazlarında yapılması gereken temizlik, tamir, inşa vs. faaliyetlerinin bir projesi niteliğindedir. 1856 yılının yaz aylarında, Tuna Nehri havzasında araştırmalarda bulunan Tuna Avrupa Komisyonu üyeleri, nehrin genel durumu ve yapılması gerekenleri not ederek bir risâle halinde Komisyon Meclisi'ne sunmuşlardır. Tuna'nın Karadeniz ile buluştuğu Hızırilyas, Sünne ve Kili boğazlarının hakimiyetinin 1829-1856 yılları arasında Rusya'da olması ve nehre gereken ehemmiyetin gösterilmemesi, 1856 Paris Antlaşması'yla yeniden boğazlara egemen olan Osmanlı Devleti'nin işini hayli güçleştirmekte idi. Buna rağmen devlet, gerek harp gemilerinin gerekse ticari araçların geçiş güzergahı olan Tuna'yı her türlü tehlikeden arındırmak için gereken bütün çabayı göstereceklerini ve taşımacılığa elverişli bir hale getireceklerini bildirmiştir. Çünkü Tuna her şeyden önce Osmanlı Rumelisi'nin kalesi konumunda idi. Tuna Nehri halkların, ırkların havzasıdır. Yukarıdan aşağıya doğru akarken, yalnızca biriktirerek sürüklediği alüvyonları deniz kıyısına taşımaz. O, denize doğru yol alırken aynı zamanda tarihten parçaları da kıyılarına taşırarak etrafa dağıtır. Fakat bu tarihi parçaların ömrü, Tuna'nın azgın dalgalarını bütün heybetiyle gösterdiği ana kadardır. Mecrasından akan sulardan meydana gelen seller sonucunda, bu parçalar toprağa gömülmekte ve sakinleştiğinde yeni başlangıçlara merhaba demektedir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat